• SUR YAPIIIIIII
ÖZEL HABERLER Haber Girişi : 30 Nisan 2024 13:16

Çocuklar tehdit altında

Çocuklar tehdit altında

Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Antalya Şube Başkanı Prof. Dr. Fulya Sarvan, Türkiye Uyuşturucu Raporuna (2021) göre, yatarak tedavi alan hastaların maddeyi ilk kullanım yaşının 15-24 yaş arasında yoğunlaştığı, 2018 yılından bu yana madde kullanımına başlama yaşının düştüğü belirlendiğini kaydetti.

 

 

Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) 2023 yılı parasal yoksulluk ölçümü verilerine göre Türkiye’deki yoksul çocuk oranı yüzde 31,3 olduğunu kaydeden Fulya Sarvan, “Bu veri Türkiye’de 7 milyon çocuğun (her 3 çocuktan 1’inin) yoksulluk içinde yaşadığını ifade etmektedir.  TÜİK’in 2017 yılı verileri hanedeki çocuk sayısının artması durumunda hanenin çok boyutlu yoksulluk şiddetinin arttığına işaret etmektedir. Türkiye’nin batısından doğusuna doğru gittikçe çocuk sayısındaki artışla birlikte çok boyutlu yoksulluk da olumsuz yönde seyir izlemektedir. Çocuk yoksulluğu çok ivedi ve seferberlik niteliğinde kapsamlı politikalarla ele alınması gereken en kritik çocuk hakları ihlallerinden biri olarak görülmelidir. Bu kapsamda en öncelikli adım devlet okullarındaki çocuklara bir öğün sağlıklı okul yemeği ve temiz içilebilir su temini organizasyonunun ivedilikle gerçekleştirilmesi olmalıdır” şeklinde konuştu.

 

 

ÇOCUK İŞÇİLİĞİ 

 

Prof. Dr. Fulya Sarvan, “Türkiye’de TÜİK Çocuk İşgücü Anketi sonuçlarına göre 32.000’i 5-11 yaş arası olmak üzere 700.000’den fazla çocuk ekonomik faaliyette bulunmaktadır. Bu çocukların yüzde 34,3’ü yani 247 bin eğitimine devam etmemektedir. Son 10 yılda 671 çocuk işçi iş kazası nedeniyle kaybedilmiştir. Ölümlü kazalar en çok tarım ve orman iş kolunda gerçekleşmiştir.  Çocukları işgücüne katılmaya zorlayan nedenlerin başında yoksulluk gelmektedir. Ayrıca eğitim eksikliği, aile baskısı, göç, bölgedeki savaşlar, doğal afetler ve işgücü piyasasında özellikle küçük ve orta büyüklükteki işletmelerdeki (KOBİ) talep artışı gibi faktörler de çocukları işgücüne katılmayı yönlendirmektedir. Türkiye’nin çocuk işçiliğini bitirme yönündeki yasal mevzuatında bir sorun yoktur. Ancak mevcut yasaların etkin bir şekilde uygulanmasında ve denetlenmesinde sorunlar vardır. Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) olarak adlandırılan programların uygulamalarındaki sorunların ivedilikle ele alınması ve ciddi bir denetim mekanizması oluşturulması gerektiği vurgulanmıştır” açıklamasında bulundu.

 

 

Mevsimlik tarım işçisi çocukların sorunları hakkında da açıklamalarda bulunan Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Antalya Şube Başkanı Prof. Dr. Fulya Sarvan, Türkiye İstatistik Kurumu (2019) verilerine göre 15-17 yaş grubu çocukların yüzde 23,7’si sanayi, yüzde 30,8’i tarım ve yüzde 45,5’i hizmet sektöründe çalışmaktadır. Özellikle tarımsal üretimin yoğun olduğu ekim ve hasat dönemlerinde yaklaşık bir milyona yakın ailenin çocukları ile birlikte mevsimlik gezici tarım işçisi olarak yöreden yöreye göç ettiği tahmin edilmektedir. Mevsimlik tarım işçisi çocuklar ve aileleri yaşadıkları yerden uzakta aylarca oldukça zor şartlarda hayatlarını devam ettirmeye çalışmaktadır. Mevsim tarım işçisi çocuklara uygun yaşam ve çalışma koşullarının oluşturulması için kamu kurumlarına, yerel yönetimlere ve sivil toplum kuruluşlarına mevsimlik tarım işçisi ailelerin yerleşecekleri alanlarda elektrik, su, tuvalet, banyo gibi zorunlu gereksinimleri karşılayacak altyapı koşullarının sağlanması, çocukların eğitim ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanması konusunda ivedilikle yenilikçi çözümler üretme görevlerini yüklemektedir” ifadelerini kullandı.

 

 

ÇOCUK YOKSUNLUKLARININ GİDERİLMESİ

Çocuk yoksulluğuyla mücadele için diğer bir önemli politika da kamusal alanlarda çocuğun kendisini gerçekleştirebileceği ve yapabilirliklerini artırabileceği koşulların sağlanmasıdır” diyen Fulya Sarvan şöyle konuştu: “Mekânsal anlamda geliştirilen politikalar çocuk yoksulluğu bağlamında zayıf kalmaktadır. Bu bağlamda sosyo-mekânsal bütünleşmenin sağlanması için kamusal politikaların yanında çocuğun ihtiyaç duyduğu mekanlarda, kamusal alanlarda bütünleştirici politikaların uygulanmasına ve bütünleyici mekânsal düzenlemelere (parklar ve pazar alanları örnekleriyle) ihtiyaç vardır. Kamusal alanların düzenlenmesinde engelli çocuklar da özel olarak dikkate alınmalıdır. Engelli çocuklar, normal gelişim gösteren akranlarına göre fiziksel olarak daha az aktiftir ve oyun alanlarına katılım konusunda birçok engelle karşılaşmaktadır. Bu bağlamda engelli çocukların oyun aktivitelerine katılımlarını teşvik edici düzenlemeler yapılarak daha kapsamlı katılım kalıplarına ilişkin politika ve mevzuat geliştirilmesi gereklidir.”

  

İNSAN HAKLARI HUKUKUNDA ÇOCUĞUN YÜKSEK YARARI

Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Antalya Şube Başkanı Prof. Dr. Fulya Sarvan, “Çocukların dahil olduğu her toplumsal meselede karar alıcı otoriteler, hem Anayasa’nın 41. maddesi hem de Türkiye’nin taraf olduğu BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 3. maddesi uyarınca “çocuğun yüksek yararını” gözetmekle yükümlüdür. Bu ilkenin çocukları ilgilendiren tüm kararlarda ve hukuki süreçlerde dikkate alınması önemlidir” dedi.

 

ÇOCUKLARIN EĞİTİM SORUNLARI

Ülkemizde çocukların çok yönlü eğitim sorunları yaşadıkları bilindiğini aktaran Sarvan, “Okul öncesi okullaşmanın yetersizliğinden, ilk ve orta öğretimde nitelik sorunları nedeniyle ortaya çıkan çocukların okuma yazma, sayısal ve fen becerilerinin gerilemesine, öğretimde özelleşme eğiliminin ortaya çıkardığı ayrışmadan, yoksulluk ve/veya kültürel nedenlerle örgün eğitimden yararlanamayan çocukların sayısındaki artışa, özel gereksinimli bireylere ve mülteci çocuklara yeterli eğitimin sunulamamasına kadar çocukların eğitim haklarını ihlal eden birçok sorun mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan her çocuğa, anayasal hak olan “eğitimde fırsat eşitliği” hakkını koruyan sürdürülebilir eğitim politikaları geliştirilmelidir. Öğretmen yetiştirmede çağın ihtiyaçlarıyla uyumlu olacak şekilde ulusal ve aynı zamanda uluslararası eğitim ihtiyaçlarına uygun öğretmen yetiştirme programları geliştirilmelidir. Öğretmen yetiştirme programlarına çok kültürlü (ülkede etnik, dil, kültür çeşitliliği ve inanç çeşitliliğini dikkate alan) değerlere duyarlı eğitim pedagojisi entegre edilmelidir” ifadelerini kullandı.

 

DİJİTALLEŞME VE İNTERNET ERİŞİMİ

Dijitalleşme ve internet erişiminde eşitsizlikler ülke çocukları arasında büyük fırsat eşitsizliklerine neden olduğunu söyleyen Sarvan, “Dijitalleşme çocukların eğitim ve yaşam kalitesini artırmak için vazgeçilmez bir araç olarak kullanılmalı, çocukların internete erişim haklarını güvence altına almak için devletler, eğitim kurumları, sivil toplum kuruluşları, teknoloji şirketleri, aileler ve bireyler, internetin etik ve vicdani kullanımını teşvik edici iş birliği yapmalıdır. İnternetin sorumlulukla ve bilinçle kullanılması, çocukların haklarının korunması ve toplumsal refahın artırılması için kritik önemdedir. Çocukların çevrimiçi ortamda güvende olmalarını sağlayacak çözümleri hayata geçirecek hukuki, teknik ve eğitim alanlarında çaba gösterilmelidir.  Türk eğitim tarihi boyunca, müzik eğitiminin en etkili olduğu dönem olan küçük yaşlarda ihmal edilmesinden dolayı ülkenin müzik yetenek havuzu yeterince değerlendirilememiş, pek çok yetenek eğitimin ilk kademelerinde kaybolmuştur/kaybolmaktadır. İnsan beynine olumlu etkileri belirlenen müziğin önemli bir eğitim aracı olarak küçük yaşlarda kullanılmasına yönelik farkındalık çalışmaları yapılmalıdır. Antalya Filarmoni Derneği ve Antalya İl Milli Eğitim Müdürlüğünün ortak Sanat İlkokulda Başlar (SİLOB) projesi gibi iyi örnekler okul öncesinden itibaren yaygınlaştırılmalıdır” şeklinde konuştu.

 

ÇOCUKLARIN MADDE BAĞIMLILIĞI SORUNLARI

Fulya Sarvan, “Türkiye Uyuşturucu Raporuna (2021) göre, yatarak tedavi alan hastaların maddeyi ilk kullanım yaşının 15-24 yaş arasında yoğunlaştığı, 2018 yılından bu yana madde kullanımına başlama yaşının düştüğü belirlenmiştir. Madde kullanım bozukluğunun önlenmesi, tedavisi ve rehabilitasyon süreçlerinin tamamında çocuk-ergenlere, ailelere, sağlık çalışanlarına, hükümete ve toplumda yaşayan tüm bireylere önemli görevler düşmektedir. Madde kullanımını önlemeye ve tedavi sürecine yönelik müdahaleler planlanırken, bu deneyimi yaşayan çocuk-ergenlerin önerilerinin dikkate alınması müdahalelere önemli bir bakış açısı sağlayabilir, onların tedaviye devam etme ve katılım olasılıklarını artırabilir.  Madde kullanımı ve bağımlılığını tespit etmede, önlemede ve tedavi sürecinde birincil koruyucu unsur ailedir. Aile içerisinde de annenin rolü belirleyici olduğundan öncelikle annelerin kendi rol ve etkileri hakkında bilgilendirilmesi ve farkındalıklarının artırılması gerekmektedir. Cumhuriyet Kadınları Derneğinin uyguladığı “Uyuşturucuya Karşı Anneler Hareketi” Projesi kapsamında gerçekleştirilen çalışmaların ve veli eğitimlerinin başarılı bir örnek olarak yaygınlaştırılması önerilmektedir.  Son yıllarda çocukların dijital oyun oynayarak geçirdikleri sürenin önemli ölçüde arttığı ve bağımlılık düzeylerinin endişe verici boyutlara ulaştığı görülmektedir. Çocuklarda dijital oyun bağımlılığının önlenmesine odaklanan çalışmaların planlanması ve dijital teknolojilerin gerekli ve faydalı kullanımına ilişkin okul müfredatına derslerin eklenmesi önerilmektedir.  Dijital oyunların sınırsız kullanımı dijital oyun bağımlılığı riskini artırmaktadır. Çocuklar için en önemli rol modeller ebeveynleridir. Annelerin dijital oyun bağımlılığına ilişkin farkındalıklarının artırılması ve böylece çocukların dijital oyun bağımlılıklarının önlenmesi için multidisipliner, aile odaklı müdahale programlarının geliştirilmesi önerilmektedir.  Dijital oyunlar ebeveyn denetiminde sınırlı ve kontrollü oynandığında çocukların yaratıcılığını geliştirme fırsatı sunabilir. Bu bağlamda hemşire, öğretmen, ebeveyn ve çocukların iş birliğiyle okul temelli çalışmalar tasarlanabilir” açıklamasında bulundu.

 

 

ÇOCUK VE GENÇLERDE İNTİHARIN ÖNLENMESİ

Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Antalya Şube Başkanı Prof. Dr. Fulya Sarvan, “Çocuk ve ergenlerde intiharın önlenmesinde en etkili yaklaşım sebep olan faktörlerin ve risk düzeyinin belirlenmesi ve koruyucu faktörlerin desteklenmesidir. İntihar için risk faktörlerinin azaltılması ve koruyucu faktörlerin artırılmasına yönelik disiplinlere özgü müdahale programlarında psikoterapi, intihar okuryazarlığının artırılması ve okul temelli intihar farkındalığı programları gibi müdahalelerin planlanması önemlidir.

Çocuk ve gençlerin sosyal hayata uyum sağlayabilmeleri, problem çözme yeteneklerini geliştirebilmeleri için; sosyal faaliyet imkanlarını da içeren gençlik merkezleri, sağlıklı yaşam merkezleri gibi kurumlarda hizmetler verilebilir; ailelere ve öğretmenlere intihar girişimlerinin önlemesi konusunda farkındalık eğitimleri planlanabilir; acil servis ünitesinde görev yapan sağlık personeline, intihar girişimleri ve kriz durumlarında doğru yaklaşımlarda bulunulması için sistemli planlı eğitim programı düzenlenebilir; intihar vakalarının ciddi artış gösterdiği bahar aylarında intihar girişimi önleme çalışmaları artırılabilir; akran zorbalığına ve bağımlılığa yönelik paydaş kurumlar ile çalışmalar yürütülebilir. Çocuk ve gençlerin kendilerini duygularını ifade edebilecekleri organizasyonlar (kamp, oyun, tiyatro vb.) düzenlenebilir. Medyanın intihar konusunda haber yapma tutumu ile ilgili çalışmalar yapılmalıdır” ifadelerini kullandı.

 

AKRAN ZORBALIĞI VE ÇOCUKLARA YÖNELİK SİBER ZORBALIK

Öğrenciler arasında kendini gösteren şiddet vakaları ve akran zorbalığı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de dikkat çekici bir boyuta ulaştığını aktaran Sarvan şunları söyledi: “Akran Arabuluculuğu Derneği, dünyanın çeşitli ülkelerinde akran zorbalığının önlenmesi, azaltılması ve dönüştürülmesi için etkin ve uygulanabilir yöntemlerden biri olan “akran arabuluculuk yaklaşımı ve uygulamaları” hakkında farkındalık yaratılmasına çalışmaktadır. Bu yöntemde, uyuşmazlık yaşayan öğrenciler, kendileriyle aynı yaşta olan bir sınıf arkadaşlarının kolaylaştırıcılığında, ortak sorunlarını yüz yüze müzakere ederler. Sözlü, fiziksel ve psikolojik şiddet öğelerinin yerini müzakerenin almasıyla sorunlarıyla yüzleşen, kendini yapıcı olarak ifade edebilen, duygularını yönetebilen, karşıdakini dinleyen, empati kuran ve ortak menfaati dikkate alarak çözüm üretebilen bireylerin yetişmesine imkân sağlanır. Bu modelin devlet okullarında yaygınlaştırılması soruna etkili bir çözüm olarak önerilmektedir.   Siber zorbalık da dünya genelinde olduğu kadar toplumumuz açısından da oldukça önemli bir boyuta ulaşmıştır ve çocuklar üzerinde son derece zarar verici boyutlarda karşımıza çıkabilmektedir. Siber zorbalığın fark edilmesi, tespit edilmesi, önlenmesi ve çocuklar üzerinde yarattığı olumsuz etkilerinin azaltılması son derece önemlidir. Siber zorbalığın önlenmesi için toplumun her kesiminin siber zorbalık konusunda bilinçlendirilmesine ve farkındalıklarının artırılmasına yönelik çalışmaların yapılması, ailelerin ve çocuklarının bilgi ve iletişim teknolojilerini doğru ve etkin şekilde kullanması yönünde müdahale programlarının düzenlenmesi de ivedi bir öneridir.”

 

Haber: Yalçın KÜÇÜK