Arapça "v-h-y'' kökünden bir mastar olan vahiy terimi ani ve süratli bir işaret, gizlice bildirmek, fısıldamak, ilham etmek, hızlı ve gizli fısıldamak yazıyla bildirmek, emretmek, ima veya işaret etmek, acele etmek, kitabet ve yazı yazmak gibi anlamlara gelmektedir. Bu tanıma göre vahyin özü, hızlı ve gizlilik içerisinde yapılan bir bildirimden oluşmaktadır. Öyleyse vahiy, Allah'ın insanlardan seçmiş olduğu kimselere alışılmışın dışında gizli bir yolla bildirmek istediği şeyleri haber vermesidir. Allah, peygamber olarak seçmiş olduğu elçileri vasıtasıyla gerekli bilgileri insanlara aktarmaktadır. Bu anlamda vahiy, Yaratıcı'nın peygamberine gizli bir yolla bildirerek kalbine yerleştirdiği, peygamberin de onu anlayıp metne aktardığı ilahi bir kelamdır.
Tanımdan da anlaşıldığı gibi vahyin peygambere geliş şekli esas olarak bir sırdır. Ancak ortaya çıkan ilahi mesajlar ilahi iradenin sözel bir ifadesidir. Vahiy olayında mesajın asıl sahibi Allah'tır. Bu anlamda vahiy insanlığın kendi çabasıyla ulaşabileceği bir bilgi değildir. Bu yüzden vahiy olgusunda insanın sahip olduğu duyularla elde edemeyeceği bilgileri aktaran peygambere ihtiyaç vardır. Vahyin beş temel unsuru bulunmaktadır. Vahyin kaynağı olan İlahi irade, vahiy, vahiy elçisi melek, vahiy gönderilen peygamber ve vahyin tüm insanlığa tebliğ edilmesidir.
Yaratıcı'nın konuşması olan vahiy kendi iradesini dil aracılığı ile bildirmesidir. Fakat insana ait olmayan bir dille değil insanın açıkça anlayabileceği bir dille konuşmasıdır. Yaratıcı insana insanın anladığı dille hitap etmiştir. "Ey Muhammed! Andolsun ki sana da, senden önceki peygamberlere de vahyolunmuştur." "Muhakkak biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik: Davud'a daZebur'u verdik. Daha önce sana anlattığımız peygamberlerle, anlatmadığımız başka peygamberlere de vahyettik. Ve Allah Musa ile de konuştu. Peygamberleri müjdeciler ve azap habercileri olarak gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın.
Yüce Yaratıcı insanlarla konuşma şekillerini ayette açıklamaktadır. "Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, halimdir." Ayete göre Allah, insanlarla bu üç yöntemle konuşmaktadır. Perde arkasından konuşma şekli yine sözlü bir konuşmayı göstermektedir. Dinleyen konuşanı görmez ancak hitap eden varlığı hisseder ve bilir. Elçi aracılığı ile yapılan konuşmada peygamber konuşulan sözleri işitmekle kalmayıp konuşan Cibril'i de bizzat görmektedir. Görme olayının da gerçekleştiğini ayetler teyit etmektedir.
Allah ile insan arasında varlıksal mahiyet farklılığı olduğu için vahiy anında peygamberin durumu tartışılmıştır. Bu tartışma vahiy alırken peygamberin insani tabiatının değişip değişmediğidir. Yine bir diğer önemli tartışma konusu, vahyin lafız ve mana bütünlüğüne sahip olarak gelip gelmediğidir.
Vahiy bir konuşma çeşidi olup Kur'an, vahyi anlatmak için "kelam" kelimesini kullanmaktadır. Bu ilahi konuşma esrarengiz olmakla birlikte insan konuşmasının özelliklerini taşır. Kur'an'ın vahyi anlatmak için insan konuşmasına ait ''kelime" ve "kavl" gibi diğer kavramları da sık sık kullanması bu niteliği vurgulamaktadır. Bu anlamda vahiy, ilahi iradenin söz şeklindeki ifadesidir. Yaratıcı, insanlarla olan iletişimini sözel yoldan bu şekilde gerçekleştirmektedir.
Vahyi ifade eden bir diğer kavram da "tenzil" kelimesidir. ''N-z-l" kökünden türemiş bir mastar olan tenzil, bir şeyi yukardan aşağıya indirmek anlamına gelmektedir. Ancak klasik kültürümüzde tenzil ve inzal kelimeleri karşılaştırılarak farklı bir nüzul teorisi üretilmiştir. Bu teoriye göre tenzil kelimesi Kur'an'in parça parça indiğine delalet etmekte, inzal kelimesi ise bir defada toptan indirildiğine işaret etmektedir. İnzal, levh-i mahfuzdan dünya semasına intikal ettirme, tenzil ise dünya semasından peyderpey yeryüzüne indirme olarak anlaşılmaktadır. Zira nüzul olayının bu şekilde gerçekleşmek zorunda olması birçok hikmetlere dayandırılmaktadır.
*Bu makale Afyon Kocatepe Üniversitesi İslami İlimler Fakültesinde görevli yrd. Doç Dr Mücteba ALTINDAŞ’ın 2014 yılında diyanet ilmi dergisinin 50/2 sayısında yayımlanan ilahi hitabın nüzul aşamaları adlı tezinden alıntılanmıştır.