SAMİRİNİN ALTIN BUZAĞISINDAN, BİZLERİN ALTIN BUZAĞILARINA BİR YOLCULUK

  • SUR YAPIIIIIII

    İnsanların iç âlemindeki beklentileri istekleri görüp de bundan faydalanarak çıkar sağlayan şahsiyetlerin varlığı insanlık tarihi kadar eskidir. Bu tür işlemler genelde dolandırılıcık kategorisi içinde değerlendirilir. Bu işi meslek edinenlere de dolandırıcı denilmesi adetten olmuştur. İlginçtir bu meslek ve davrabışla alakalı kuranı kerimde örnekler olduğunu görürüz. Kuran-ı kerimde anlatılan samiri kıssası bize göre bu konuda en güzel örneklerden biridir. Aynı şekilde iblis kıssasını da aynı kategoride değerlendirmek yerinde olur.

    İnsan olmamız hasebiyle hepimizin beklentileri veya özlemleri vardır. Ne var ki çoğu zaman bu beklentileri yerine getiremiyoruz. Ama beklentilerimizi hayallerimizi yapamamamız hayallerimizden vazgeçtiğimiz anlamına da gelmiyor. Bu istekler içimizde her zaman bir ukte olarak kalıyor.  Bazen bu istek o kadar gözümüzü kör eder ki âdem babamızda olduğu gibi bir an olsun gerçeği göz ardı etmemize bizim boşta bulunmamızı sağlar. İşte bu an iblis ve Samiri gibi dolandırıcıların beklediği andır. Bu an iblis için intikam anı olur. Bir başkası için kolay paraya kazanma anı olur. Samiri içinde itibar makam mevki anı olur.

   Samiri’nin hikâyesi kuranı kerimde araf suresinde anlatılır. Hz Musa israiloğullarını Mısırdan çıkarıp denizden geçirtip, firavun ve ordusu denizde helak olduktan sonra, gitmeleri gereken ülkeye doğru hareket ederken, mısırda iken her gün aşina oldukları Kıptiler gibi putlara tapan bir kavmin memleketinden geçtiler. Bu gördükleri manzaradan etkilenen israiloğulları:  “Ey Mûsâ! Onların kendilerine ait ilâhları (putları) olduğu gibi sen de bize ait bir ilâh yapsana” dediler. (Bu istek üzerine) Mûsa şöyle dedi: “Şüphesiz siz cahillik eden bir kavimsiniz” (Araf/138) dedi.

   Ok yaydan bir kere çıkmıştı artık. Gizledikleri niyetlerini açığa vurmuşlardı.  Bu saatten sonra ne kadar uyarı ve hatırlatma yapılsa da nafile (Araf/139-141). Bir sefer iç âlemlerindeki hisler depreşmişti. Samiriye gün doğmuştu. Artık insanların bu beklentilerinden fayda sağlamak için en doğru anı beklenmeye başladı. Bu an Hz Musa’nın Tur dağına gitmesiyle gelmişti. Bu tehlikeyi önceden bizzat gören Hz Musa giderken de Kardeşi Harun’u vekil olarak bırakırken de gerekli uyarıyı yapar ve  “Yerime geç, ıslah et, bozguncuların yoluna uyma” (Araf/142) der.

   Köyden geçerken halkın büyük çoğunluğunun put edinme isteğinin Hz Musa tarafından yanlış olduğu vurgulanılarak reddedilmesine rağmen, Samiri halkın mecburen razı olduğu gerçeğini göz ardı etmemişti. Bu isteğin içlerinde bir ukte olduğunu keşfetmişti. Diğer kavimler gibi bir heykellerinin olması istekleri yerine getirmek için bir kıvılcımı bekliyordu. Bu kıvılcım hz Musanın vahiy için ayrılması ile çaktı. Otuz gün için kavminden ayrılan Hz Musa dönmeyince samiri bu kıvılcımı üfleyerek yangına döndürdü. Bu durum Araf suresi 148. Ayette Mûsâ’nın kavmi onun (Tur’a gitmesinin) ardından, ziynet eşyalarından, böğürmesi olan bir buzağı heykeli (yaparak ilâh) edindiler şeklinde anlatılıyor.

   Bu noktadan sonra şu soruyu sormamız gerekecek. Burada asıl suçlu kim?  Suçlu Samiri mi, yoksa buzağı isteyen İsrail oğulları mı? Bu durumda samiriyi de iblis gibi günah keçisi ilan etmek haksızlık olur. Çünkü Samiri İsrail oğullarının istek ve beklentilerini görünce bu işe tevessül etmiştir. İsrail oğulları putlara meyilli olmasalardı, Samiri buzağı yapacak malzemeyi nerden bulacaktı. Velev ki buldu o insanları nasıl puta ibadet ettirecekti. Samiri sadece o insanların beklentilerine cevap vermiştir.  Bugün bizlerin Dünyaya yönelik o kadar çok beklentileri var ki; Bunları gerçekleştirmek adına modern adı para olan Samiri, bizim için değişik değişik ev, araba, kariyer, teknoloji putları yapıyor. Bizlerde bunlar uğruna BİLE BİLE AHİRETİ UNUTUYORUZ.