NEMRUT’UN MANTIK HATALARI*

  • SUR YAPIIIIIII

Mücahid’in verdiği bilgiye, tarihte ikisi mümin ikisi kafir dört büyük kral yeryüzüne hâkim olmuştur. Mümin krallar Süleyman (as) ile Zülkarneyn, kâfir krallar ise Nemrut ile Buhtunnasr’dır. İslam kaynakları kendine tapılmasını isteyen ilk kişinin de Nemrut olduğunu söyler. Bu bilgiler ışığında Nemrut’un Mısır Firavunlarından önce kendisini tanrı kral olarak topluma kabul ettirdiğini, hatta tanrı kral kül-tünün Nemrut ile başladığını düşünmek mümkündür.

Nemrut ismi Kur’an-ı Kerim’de geçmemektedir. Ancak Bakara Suresi’nde “Allah kendisine mülk ve hükümranlık verdi diye İbrahim ile Rabbi hak-kında tartışan” şeklinde tanımlanan kişinin Nemrut olduğu müfessirlerin ortak kanaatidir. Hz. İbrahim (as) ile Nemrut arasındaki konuşmanın zamanı ile ilgili kesin bir bilgi yoktur. İbrahim (as) Nemrut’un karşısına getirildiğinde Nemrut ondan ibadet ettiği ilahı tanımlamasını ister. Çünkü o kendisinden başka bir ilahın varlığını kabul etmemekteydi. Kendisinden daha yüksek makamda bulunan, şanı kendi şanından yüce bir ilahın var olabileceğini düşünmüyordu. Zira Nemrut’un her hükmü uygulanıyor, kararlarının önüne kimse geçemiyor, bütün bir ülkeyi yönetiyor, halk umudunu ona bağlıyordu. İnsanların teveccühü, kazandığı başarılar onu kendinden üstün hiçbir makamı kabul etmeme noktasına sürüklemişti. Nefsinde öylesine bir yücelik hissi oluşmuştu ki, tüm insanların kendisine muhtaç olduğunu düşünerek gerçek manada ilah olduğunu söyleyebil-mişti. Nemrut, yücelik düşüncesinin zihin dünyasında meydana getirdiği algı yanılması ile hükümdarlıkla rububiyyeti karıştırmış ve kendisinde tanrısal kudretin varlığını iddia edebilmişti. Kibrin onu sürüklediği ironik durum Kur’an’da şu şekilde anlatılmaktadır:“Allah kendisine mülk ve hükümranlık verdi diye İbrahim ile Rabbi hakkında tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim “Benim Rabbim hem dirilten, hem öldürendir” deyince, o: “Ben de diriltir ve öldürürüm” demişti. İbrahim “Şüphe-siz ki Allah güneşi doğudan getiriyor, haydi sen de batıdan getir!” deyince o kafir şaşırıp kalmıştı. Allah zalimler topluluğunu doğru yola eriştirmez.

Ayette de zikredildiği üzere Hz. İbrahim Nemrut’a Allah’ın öldürme ve diriltme vasfının bulunduğunu bildirmişti. Hz. İbrahim hem mecazi hem de hakiki anlamda kullanılan bu iki niteliği hakiki anlamında kullanmıştı. Mülk ve saltanat sebebiyle kendisini diğer insanlardan ayrıcalıklı görerek büyüklenen Nemrut ise konuyu çarpıtarak kavmi karşısında üstünlük sağlamak istemiş, bu sıfatı mecazi anlama çekmiş ve “ben de diriltir ve öldürürüm.” demiştir. Ardından iddiasını ispat için, zindandan ölüme mahkûm edilmiş iki hükümlüyü getirterek birisini öldürmüş, diğerini ise serbest bırakmıştır. Bu davranış Hz. İbrahim’in söylediğine tam bir cevap olmamakla birlikte Nemrut İbrahim’le yaptığı cedeli kazanmayı hedeflemiştir. O, kibir ve inatla tanrılık davasında ısrar etmiş ve kendisinin de diriltme ve öldürme işini yapabileceği vehmine kapılmıştır. Nemrut’un bu sözü karşısında Hz. İbrahim (as) münazara ve münakaşayı kesmek ve düştüğü mantık hatasını Nemrut’a göstermek için “Allah güneşi doğudan getiriyor, haydi sen de batıdan getir!” demiştir.

Diriltme ve öldürmeye kadir olan, varlığın en ufak zerresine de tasarruf edebilir, istediğini istediği gibi yaratabilir. Bu kudreti elinde bulunduran yıldızları ve gök cisimlerini de istediği gibi kontrol edebilir. Bir gök cismi olan güneş her gün doğudan doğup, batıdan battığına göre, öldürme ve diriltmeye kadir bir ilahın güneşe tasarruf ederek onu istediği takdirde batıdan getirebilmesi gerekir. Yaratan için kolay, mahlûk için ise imkânsız bu talep, Nemrut’un zihin dünyasında oluşan düşünme hatasını onun yüzüne vurmuş, onu şaşırtmış ve susturmuştur.

*Bu yazı Bülent Ecevit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Droç. Dr. Harun SAVUT’un Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: XIX, Sayı: 1 (Haziran 2015), Sayfa: 221-248 da yayımlanan Kur’an’a Göre Üstünlük Duygusunun Düşünce ve Davranışlara Etkileri adlı makalesinden alıntılanmıştır.