İnsan ya duyduğu ya gördüğü ile veya akıl ve vicdanıyla hareket eder; yani bilgilerimiz ya habere ya gözleme ya da akla dayanır. Bilgi insana aynı zamanda sorumluluk yükler. Âyetler de gerek bu dünyadaki sınavımız için gerekli olan bilginin doğru kaynaklardan örenilip ve doğru kullanılması gerektiği, bunlardan sorumlu olunduğu ifade edilmektedir. Bu gerçek İsra, 17/36 ayetinde "Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur" şeklinde dile getirilmiştir. Bu ayette insanın bilmediği bir konuda söz söylemesi, hüküm vermesi, bilgisizce davranması; bilmediği tanımadığı kişiler hakkında ileri-geri konuşması, daha özel olarak yalancı şahitlik yapması, iftira atması, kısaca bilgi sahibi olmadan, tahmine göre herhangi biri için maddî veya manevî zarara yol açacak şekilde konuşması ve hareket etmesi yasaklanmaktadır.
Âlimlerimiz İsra suresi 36 ayetine dayanarak Allaha yönelme ve tam bir Müslümanlık için gerekli tüm bilgileri Allah bize kuranda ve sünnette bildirmiştir der. Bunun dışındaki bilgiler sınav da çıkmayacak demişlerdir. Allah-u Teâlâ böyle buyurmasına ve âlimlerinde aynı şekilde fikir beyan etmesine rağmen kuran-ı anlama adına birçok Müslüman gereksiz bilgilerin peşine düştüğünü görürüz. Örnek verecek olursak: Bakara suresi 35. Ayetinde Allahın âdem babamızın kıssasına değinilir.
Bu ayette ‘’Hem demiştik: “Ey Âdem! Sen zevcen (Havvâ) ile Cennete yerleş; dilediğiniz yerde ondan bol bol yiyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, sonra zalimlerden olursunuz!” sözü ile bize bildirilir. Bu uyarıya rağmen âdem babamız ve Havva annemiz nefislerine yenilmesi Taha suresi 121 ayetinde şu şekilde bildirilir. ‘’Böylece Âdem ve Havva o yasak ağaçtan yediler. Bunun üzerine ayıp yerleri kendilerine açılıp belli oluverdi de oraları hemen cennet yapraklarıyla örtmeye çalıştılar’’. Bu kıssanın anlatılmasındaki Allah-u Teâlâ’nın muradını anlamayan veya anlamak istemeyen birçok Müslüman kıssadaki mesaja yoğunlaşacağına ne yedi, hangi yaprakla örtündü vs gibi ne dünyada nede ahrette işlerine yarayacak bilgilerin peşine düştüklerini görüyoruz.
Aynı davranışın kuranda açık açık men edilmesine rağmen ashab-ı kehf kıssası içinde yapıldığına şahit oluyoruz. EY MUHAMMED!) BAZILARI BİLMEDİKLERİ ŞEY HAKKINDA ATIP TUTARAK: “Onlar üç kişidirler, dördüncüleri köpekleridir” diyecekler. Yine, “Beş kişidirler, altıncıları köpekleridir” diyecekler. Şöyle de diyecekler: “Yedi kişidirler, sekizincileri köpekleridir.” DE Kİ: “ONLARIN SAYISINI RABBİM DAHA İYİ BİLİR. Zaten onları pek az kimse bilir. O hâlde, onlar hakkında (Kur’an’daki) apaçık tartışma(yı aktarmak)dan başka tartışmaya girme ve bunlar hakkında onlardan hiçbirine bir şey sorma.” (Kehf suresi 22) demesine rağmen bugün isimlerinden tutunda mağaraları nerede kaç kişilerdi köpeklerinin adı ne idi gibi gereksiz bilgiler için uğraşıldığına şahit oluyoruz.
Allah-u Teâlâ bu ve bunlara benzer konuları ne imanın nede imtihanın bir parçası görmemesine rağmen, bu konular hakkında ciltler dolusu kitaplar yazıldığına mı şaşarsınız; yoksa bu yazılanları dinin bir parçası sayıp ta bunları okuyup ve sanki inançlarına faydası varmış gibi kafa yoranların, fikir beyan edenlerin çokluğuna mı şaşarsınız? Müslüman’ım diyen bizlerin Kuran-ı Kerimin üzerindeki örümcek evlerine yıkmaya kıyamamayı saymazsak, belki de en çok şaşılacak olan durum; sanki bu dünyadaki imtihanımız ve kulluğumuz için gerekli olan tüm İslami bilgileri hatmetmişiz gibi de, geriye öğrenecek bilgi kalmadığı için biz Müslümanlar bunlara benzer bilgileri öğrenmek için vakit ayırıyor.