KURAN-I KERİME GÖRE KÜFÜR*

Küfür kelimesi “k-f-r” fiil kökünden mastar olup lügatte “bir Şeyi örtmek, gizlemek, nankörlük etmek” demektir.  Bu fiilin en yaygın kullanılışı “be” harf-i ceriyle olup, “Allah‟ın varlığını inkâr etmek” anlamına gelmektedir. Bu sebepledir ki, tohumu toprağa eken ve böylece onu örtüp gizleyen çiftçiler için kullanılan “küffâr” kelimesi de bu anlamda kullanılmıştır. Kılıcı örttüğü için kınına, karanlığı ile her şeyi örttüğü için geceye kâfir denilmiştir.

Kur‟an terminolojisinde, hakikatleri gösteren ayetleri/delilleri örtbas etmeye çalışan, “fıtri yeteneğini köreltip örten” anlamındaki insanın adı “kâfir”dir. İlmi engellediğinden veya bir nevî örttüğünden dolayı cehalete de kâfir denilmiştir.  Terim olarak ise genellikle “Allah‟tan alıp din adına tebliğ ettiği hususlarda peygamberi tasdik etmemek, ona inanmamak” diye tanımlanır. Kelimenin sözlük ve terim anlamlarından anlaşılacağı üzere küfür basit bir örtme ve yüzeysel bir gizleme değildir. Gerçeğin açığa çıkmaması ve görülmemesi, âdeta kaybedilmesi ve yok edilmek istenmesidir. 

Kur‟an-ı Kerim‟de kullanılan küfür kavramı incelenecek olursa, küfür kavramının belli başlı iki anlamda kullanıldığı görülecektir. Bunlardan birincisi; Şükrün ve kulluğun karşıtı olan “nankörlük” tür. Küfür kavramı, Yüce Allah‟ın nimetlerini insanlara bahşetmesi ve insanların bu nimetlere karşı tutumu hususunda kullanıldığında kelime “ele geçen menfaatleri örtmek” yani “bilmezlikten gelmek” ve bu sûretle “nankör olmak” (kıymet bilmeme) anlamına gelmektedir. Bu noktada küfür, varlık ve oluştaki güzelliği, mükemmelliği, nimet ve lütfu görmeme, görmezlikten gelme illetidir, bir fıtrat nankörlüğüdür. 

İkincisi de, tekzib ve inkâr manalarında kullanılmış ve bununla meşhur olmuş imanın karşıtı olan, inanmamak anlamındaki “inkâr”dır. Küfrün asıl manası örtmek, gizlemek iken bu kelime ahirete inanmadıkları için, ırkçı ve seküler bir toplum oluşturan, sadece malına ve toplum içerisinde elde ettiği makama güvenen, beşerî ve ilahî hiçbir otoriteye şükretmek istemeyen mütekebbir kişilerin ruh hallerini yansıtan bir kelime olmuştur.

Küfür kavramı Kuran-ı Kerim‟de kırk bir yerde geçmekte, bunun yanında çok sayıda ayette aynı kökten türemiş fiil ve isimler halinde de yer almaktadır. Kuran‟da câhd (bilerek inkâr etmek), işrak (ortak koşmak) ve tekzib (yalancı kabul etmek) kavramları da küfür manasında kullanılmıştır. Ayrıca tuğyan (haddi aşmak, azmak), nifak (arada kalmak, iki yüzlülük), zulm (haksızlık etmek, yersiz hareket etmek), ism (günah işlemek) ve fısk (belli bir sınırı aşmak, hak yoldan ayrılmak) kavramlarına küfrü ve inanmayanları nitelemek için yer verilmiştir. 

Kur‟an‟ın kâfiri tanımlamak için kullandığı nitelemeler incelendiğinde bunların üç temelde yoğunlaştıkları görülecektir: Bunlardan biri kâfirin iç dünyasını yani zihinsel yapısını, akıl ve vicdan sahasını ortaya koymaktadır. İkincisi ahlakını, doğası ile kaynaşmış, huy haline gelmiş davranışlarını sergilemektedir. Üçüncüsü ise kâfirin tavır, tutum, dışa yansıyan hareket ve uygulamalarını anlatmaktadır. 

Yani kısaca, dünyadaki bütün mü‟minler, ırkları, renkleri ve dilleri ne olursa olsun nasıl ki kardeş ve bir tek millet sayılırlarsa, aynı şekilde kâfirler de ırkları, renkleri ve dilleri ne olursa olsun İslam‟a göre bir tek millet sayılırlar. İslam dışı olmak bakımından herhangi bir kategoriye giren kâfirler arasında hiçbir fark yoktur. 

Şüphesiz burada Şu konuya dikkat edilmesi gerekmektedir: Müslüman olduğu bilinen birinin kâfir olduğuna hükmedilmesi çok ağır dünyevî sonuçlar doğuracağından tekfir konusunda çok titiz davranmak gerekmektedir. Zira yersiz tekfir fert açısından olduğu gibi toplum hayatında kapatılmayacak yaranın açılmasına, birlik ve bütünlüğün bozulmasına sebep olacaktır.

 

*Bu yazı Rukiye YILDIZ YEŞİL’ in EKİM – 2010 yılında hazırladığı ‘’ AHİRETİ İNKÂR EDENLERİN NİTELİKLERİ VE İNKÂR GEREKÇELERİ’’ adlı YÜKSEK LİSANS TEZİ’ inden alıntılanmıştır.