İslam âlimleri küfrü meydana geliş şekli ve sebepleri açısından dörde ayırmışlardır. Bunları şu şekilde tanımlayabiliriz:
KÜFR-İ İNKARÎ
Allah‟ı, peygamberleri ve onların Allah‟tan alıp getirdikleri esasları kişinin kalbiyle tasdik, diliyle ikrâr etmemesidir. Haklarında Bakara Suresi 6. ayette “Şu muhakkak ki, küfredenleri (azap ile) korkutsan da korkutmasan da onlarca müsavîdir. Onlar iman etmezler.” buyurulan inkârcı grubun küfrü bu tip bir küfürdür.
KÜFR-İ CÜHÛDÎ
Küfr-i cühûd‟un mahiyeti araştırılırken, öncelikle cühûd kelimesinin tahlil edilmesi gerekmektedir. “C-h-d” kökünden mastar olan cühûd sözlükte, inat ve kibirden dolayı, bilerek inkâr etmek, itiraf etmemek anlamında kullanılır. İkrarın zıttıdır. Bu, kalben doğruluğu tasdik edilen bir şeyin yanlış olduğunu söylemek şeklinde olabileceği gibi, yine kalben yanlış olduğu bilinen bir hükmün doğruluğunu iddia etmek şeklinde de olabilir. Hangi şekilde olursa olsun netice itibariyle “cahd”, insanın realiteye uygun olan, yani duyuların ve aklın yanı sıra vahyin verilerine dayanan kesin hükümlerin aksini savunarak, kasten gerçeğe karşı tavır almak ve onu kabullenmekten kaçınmak
manalarını ihtiva eden bir tabirdir.
Kur‟an-ı Kerîm‟de on iki yerde fiil kipinde kullanılmış olan (bk. Neml 27/14; En‟am 6/33; Mü‟min 40/63; Fussilet 41/15) “cühûd” kelimesi terim olarak, bildiği halde çevrenin baskısı ve geçici menfaatlerden dolayı bilinçli ve şuurlu olarak Allah‟ı ve âyetlerini ikrârdan kaçınmak anlamında kullanılan bir terimdir. “Cühûd” kelimesi, küfrün anlam çerçevesini anlatan önemli terimlerden biridir.
Bu konu incelenirken Kur‟an‟dan, bilerek inkâr anlamına gelen Hz. Musa‟nın mucizelerini gördüklerinde Firavun ve kavminin inkârda diretme ve ısrarlarının anlatıldığı Neml Suresi 14. ayete bakılmalıdır: “Vicdanlarında mucizelerin Allah‟tan olduğuna dair kesin bir bilgi oluştuğu halde, zulüm ve kibirlerinden dolayı onları inkâr ettiler. Bozguncuların sonunun nice olduğuna bir bak!” ayetinde, bilerek ve inatla bir şeyi inkâr etme manası anlaşılmaktadır. Ayette cühûd kelimesi geçtiğinden dolayı, buradaki inkâr tabirine, “bile bile” kaydı eklenmektedir.
Küfrün bu nevine örnek olarak da Şeytanın ve meşhur müşrik Ümeyye b. Es-Salt‟ın küfrü verilebilir. Bakara Suresi 89. ayette “İşte tanıdıkları o şey (Kur‟an) kendilerine gelince, onu inkâr ettiler.” ifadesi küfr-i cühûdu anlatmaktadır.
KÜFR-İ İNADÎ
Kişinin kalpten Allah‟ı ve gerçeği bilip inanılması gereken hususları diliyle de zaman zaman ikrar ettiği halde, haset, sapıklık, şan, şöhret, makam endişesi ve kavmiyetçilik gibi sebeplerle İslam‟ı bir din olarak kalben tasdik etmemesidir. Bu çeşit küfre, fikir arkadaşlarından ar edip, gururuna yediremediği için “küfr-ü âri” de denir. Peygamberin amcası Ebu Talip‟in küfrü böyledir (Müslim, “İman”, 28; Tirmîzî,“Tefsir”, 29). Mâlumdur ki, Ebu Talip Hz. Peygamber‟in her davetini hüsn-ü kabul etmiş, lakin “Ebu Talib atalarının dininden döndü” sözünü söyletmemek için Müslüman olma şerefine erememiştir.
KÜFR-İ NİFAK
Kişinin inanılması gereken şeyleri, diliyle söylemesi, fakat kalbiyle tasdik etmemesidir. Münâfıkların küfrü böyledir. Kesin olarak bilinen ifadeleri sarf etmek kişiyi küfre sevk eder. Bu tür sözlere İslam kaynaklarında “elfaz-ı küfür” denilmiştir. Kuranda da bununla ilgili “kelimetü‟l– küfr”
tabiri geçmektedir. Tevbe Sûresi 74. ayetinde Müslüman olduktan sonra inkâr edip küfür sözünü söyleyenlerden, onların söylemedik diye Allah'a yemin etmelerinden ve başaramayacakları bir şeye giriştiklerinden bahsedilmektedir. Onların bol nimet ile zenginleşip, öç almaya kalktıkları anlatılır. Eğer tevbe ederlerse iyiliklerine olacağı; Şayet yüz çevirirlerse, Allah‟ın onları dünya ve ahirette can yakıcı azaba uğratacağı, yeryüzünde bir dost ve yardımcıları da olmayacağından söz edilir. Bu ayette münafıkların küfür kelimesini telâffuz etmek suretiyle Müslüman iken kâfir oldukları belirtilmiştir.
*Bu yazı Rukiye YILDIZ YEŞİL’ in EKİM – 2010 yılında hazırladığı ‘’ AHİRETİ İNKÂR EDENLERİN NİTELİKLERİ VE İNKÂR GEREKÇELERİ’’ adlı YÜKSEK LİSANS TEZİ’ inden alıntılanmıştır.