İKİ KÖLE, MEKKE ARİSTOKRASİSİ VE GAZZE

  • SUR YAPIIIIIII

 

Dilimizde dışı seni yakar içi beni yakar diye bir atasözümüz vardır. "Dışı seni, içi beni yakar" deyimi, dışarıdan bakıldığında, olayın ya da durumun sadece yüzeysel bir etkisi gibi göründüğünü ancak asıl zararlı etkilerinin içeride, derinlerde olduğunu vurgular. Bu deyimin en güzel örneğini Allah resulünün Mekke’de tebliğe başladığı ilk günlerde yaşanan iki olayda görürüz. Allah resulü insanları İslamiyet’e davet etmeye başladığında ilk inananların sayısı iki elin parmaklarını geçmezdi. Daha çok Allah resulüne yakın kişiler ve bazı köleler davete icabet ediyordu. Bu kölelerden iki kişi var ki ayrı bir özellikleri vardı. Çünkü bu iki köle koskoca Mekke site devletinin imajını yerle bir etmişlerdi. Bu kahramanlardan biri İslam’ın ilk şehidesi Hz Sümeyye (ra) diğeri ise Hz Bilal (ra) dir.

Sümeyye kimsesiz yaşlı ve köle bir kadındır. Bu yaşlı ve cılız kadının, ilk Müslüman olan kırk sahabe arasında yer aldıkları kaydedilmektedir (İbn Sa‘d, III, 227). Ayrıca Sümeyye ve Bilal Mekke’de Müslümanlığını açıkça ilân eden ilk yedi kişi arasında zikredilmektedir. Kendilerini koruyacak kimseleri bulunmayan bu insanlar köle durumunda olduklarından İslâm’ın ilk dönemlerinde ağır işkenceler gördüler, (Müsned, I, 404).

Ebû Huzeyfe, Hz Sümeyye’yi yeğeni Ebû Cehil’e verdi ve böylece Sümeyye Ebû Cehil’in kölesi oldu. Hz Sümeyye Ebû Cehil’in sülâlesinin emri altında bulunduğundan hakarete uğruyor ve işkenceye mâruz kalıyordu. Sümeyye yaşlı olmasına rağmen işkenceler karşısında direndi ve müşriklerin isteklerini kabul etmedi. Ebû Cehil fiziksel işkence yanında kendisine hakaret etti. İman etmesinin sebebinin başka şeyler olduğunu söyleyerek namusuna dil uzattı ve sonunda onu edep yerinden mızraklayarak şehit etti. Böylece Sümeyye İslâm tarihinde şehitlik mertebesine erişen ilk kadın Müslüman oldu.

Hz Bilâl ise, Benî Cumah’tan kabileden Ümeyye b. Halef’in kölesi idi. Mekke’de Müslüman olduğunu açıkça söyleyen ilk yedi kişiden biri olduğu için Ümeyye b. Halef öğle vakitlerinde onu kızgın güneş altında sırt üstü yatırır, büyük bir kaya parçasını göğsü üzerine koydurur, sonra da İslâmiyet’ten vazgeçerek Lât ve Uzzâ’ya tapmaya zorlardı. Fakat o her defasında, “Rabbim Allah’tır; O birdir” diyerek bu dayanılmaz işkenceye imanıyla göğüs gererdi. 

 Bu olaylara dışı seni yakar penceresinden baktığımızda kaybedenler Müslümanlar, kazananlar ise o günkü Mekke aristokrasisidir. Fakat olaya birde içi beni yakar penceresinden baktığımızda, aslında kaybedenlerin Mekke aristokrasisi olduğunu görürüz. Mekke aristokrasisi bu iki köleyi hemen öldürmek yerine onlara eziyet ediyorlardı. Onları öldürmek gibi bir amaçları yoktu. Çünkü onların ölmelerinin kendilerine hiçbir faydası yoktu. Onlar eziyet etmek için özellikle kimsesiz ve arkası olan insanları seçiyorlardı. Onların amacı başka idi. Tüm bu eziyet ve işkenceler amacı inandıklarını söyledikleri yeni dini inkâr etmeleri içindi. Bu sonuca ulaşmanın tek yolunun da ancak işkenceden geçtiğini biliyorlardı. En zayıf gördükleri bu halkaya İşkence ederek dinlerinden döndürürlerse o zaman zafer kazanmış olacaklardı. 

Bu sonucu elde edebilmek için çok eziyet ettiler, fakat istedikleri sonucu elde edemediler. Bu iki köle karşısında düştükleri durum, kendi aralarında konuşmalarında şöyle dile getiriliyorlardı. Tüm Arap kabilelerine rezil olduk. Herkes bir kölesine bile söz geçiremedi diye bize gülüyor. İtibarımız iki paralık oldu. Kendilerince bu ayıptan kurtulma adına birini öldürdüler, diğerini ise satıp kurtuldular. Yoksa ne kadar işkence ederlerse etsinler bir sonuç alamayacaklarını biliyorlardı. 

Dün iki kölenin önderliğinde temelleri sarsılan zalim Mekke devleti gibi, umuyoruz ve inanıyoruz ki bugünde bir avuç Gazze’li Müslümanlar da, Katil ve zalimlerin maşası olan İsrail devletinin temellerini sarsarak yıkılmasının önünü açacaktır.