HZ EBU BEKR’E DAYATILAN KAMUSAL ALAN

  • SUR YAPIIIIIII

Kamusal alan kavramın modern toplumlara ait olduğu şeklinde bir tarif yapanlar, bu kavramın ve uygulamasının insanlığın varlığı ile mevcut olduğu gerçeğini göz ardı ediyorlar.  Kuran ayetleri, peygamber efendimizin ve sahabenin hayatından kesitler bu gerçeği bize çok açık bir şekilde göstermektedir. Gerek peygamber efendimiz gerekse sahabe yaşarken kamusal alan uygulamasına maruz kalmışlardır. Sahabe hayatında karşılaşılan kamusal hayat dayatmalarının en ilginci Hz Ebu Bekr’in yaşadıklarıdır.  Hz Ebu Bekr zengin ve varlıklı biri olmasına rağmen, hem ekonomik hem de manevi zorluklara maruz kalan Müslümanlardan biridir.

   Hz Ebu Bekr Müslüman olduktan sonra Kâbe’de ibadet etmesi Mekke site devletini rahatsız etmeye başlar. Çünkü onun namaz kılmasını gören ve kuran okuduğunu duyan kişiler islama meyletmeye başlıyorlardı.  Bu durumdan rahatsız olan Mekke yöneticileri bugünkü adı kamusal alan olan sözde kuralı gündeme getirip açık alanda namaz kılmasını ve kuran okumasını istemediler. Kamusal alan baskılardan bunalan Hz Ebu Bekr gönlünce ibadet edebilmek için doğup büyüdüğü şehri terk etmek zorunda kalır. Rahat ibadet edeceği bir yer arayışında iken Mekke ile Yemen arasındaki Berkülgımâd mevkiinde İbnü’d-Dügunne rastladı.  Ebû Bekir’in doğup büyüdüğü şehri terk etmek zorunda bırakılmasına çok üzülen İbnü’d-Dügunne, onu geri dönmeye ikna etti. Mekke’ye vardıklarında Kureyş’in ileri gelenleriyle görüşerek kabilelerinin en asil ailelerinden birine mensup olan onun gibi faziletli bir insanın inancı yüzünden eziyet çekmesini doğru bulmadığını ve kendisini himayesi altına almak istediğini söyledi. Mekke’nin ileri gelenleri kamusal alan kuralını hatırlatarak, Hz. Ebû Bekir’in ibadetleriyle kadın ve çocuklarını etkilemesinden korkan Kureyş liderleri, onun açıktan namaz kılmaması ve Kur’an okumaması şartıyla bu himayeyi kabul etti.

   Kâbe’de gönlünce ibadet yapamayan Hz Ebu Bekr kısa bir süre sonra, evinin bahçesine yaptırdığı küçük bir mescid’de alenî ibadete ve Kur’an okumaya başladı. Bunun üzerine müşrikler İbnü’d-Dügunne’den verdiği emanı geri almasını istediler. O da Hz. Ebû Bekir’e himaye şartlarını hatırlatarak tutumundan vazgeçmesini, aksi halde, Araplar’ın nazarında ahdini bozan bir kimse durumuna düşmemek için mecburen onların isteklerini yerine getireceğini söyledi; Hz. Ebû Bekir de kendisine Allah’ın himayesinin yeteceğini belirterek emanını iade etti (Sahih-Buhârî)

   O günkü Mekke tarihine ve Dünya tarihine baktığımız zaman kamusal alan kuralın! sadece Müslümanlara uygulandığına şahit oluyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir inanç sahibinin ibadetlerine ve inancıya alakalı giyimine kuşamına kamusal alan dayatması yapılmamasına rağmen, nedense bu kural Müslümanlar ve ibadetleri söz konusu olunca hatırlanıyor. Eşcinsellik başta olmak üzere tüm sapık cinsel fikirler, sapık inançlar insanlık hakkı olarak görülüp meşrulaştırılırken, söz konusu Müslüman’ca yaşamak olunca, dün olduğu gibi bir anda toplum düzeni ve kamusal alan fikri hortlatılıyor.

   Hindu’nun ineğe tapması, Buda putunun önünde insanların eğilmesi hiç kimseyi rahatsız etmezken. Müslüman’ın namazı, niyazı ve giyimi birçoğunu rahatsız ediyor. Bir Yahudi veya Hırıstiyanın inancına yönelik bir kamusal alanı uygulaması hiçbir yerde yokken, bu kural bir tek Müslümanlar için uygulanıyor. Hâlbuki bu kuralı uygulayanlar, ineğe tapmanın veya bir putun önünde secde etmenin insanlık hakkı olarak görüyorlar. Aynı haktan yararlanmak isteyen Müslümanlar olunca, bir anda kamusal alan engeli ile karşılaşıyorlar.

     Bu durum karşısında ister istemez insanın aklına, Hz Ömer’e atfedilen küfür bir millettir sözü ve Enfal suresi 73. Ayette geçen, İnkâr edenler de birbirlerinin velileridir hükmü geliyor.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.