Hükümet kendi kalesine gol mü atıyor?

  • imsa

Türkiye'de siyaset, sadece seçim meydanlarında değil, aynı zamanda gündelik olaylar ve krizler üzerinden de şekilleniyor. Son günlerde yaşanan gözaltılar, özellikle Ekrem İmamoğlu’nun diploması üzerinden başlayan tartışmaların ardından gelen adli süreçler, siyasetin yeni bir kavşak noktasına doğru ilerlediğini gösteriyor. Gözaltı nedenleri farklı olsa da, siyasetçilerin söylemleri ya da geçmişleri nedeniyle hedef alınmaları, kamuoyunda büyük yankı uyandırıyor.

Bu süreçte, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın söylemleri nedeniyle gözaltına alınması da dikkat çekici. Türkiye’de ifade özgürlüğü ve siyasal rekabetin önemli olduğu gerçeği ortadayken, siyasi aktörlerin düşüncelerini dile getirmesi ne zamandan beri suç sayılmaya başladı? Fikirlerinden ötürü bir siyasetçinin gözaltına alınması, demokratik hukuk devleti ilkeleriyle ne kadar bağdaşır? Bu gibi adımlar, hükümetin elini mi güçlendirir, yoksa tam tersi bir etki mi yaratır?

AK Parti, 2002’de iktidara gelirken, büyük oranda mağduriyet algısı üzerinden kamuoyunun desteğini kazandı. Vesayet düzenine karşı mücadele söylemi, partiye geniş bir halk desteği sağladı. O dönem, ‘milletin iradesi’ vurgusu güçlüydü. Ancak yıllar içinde görüyoruz ki, aynı parti, bugün farklı bir noktada duruyor. Bugün hükümet, muhalefet figürlerine yönelik baskı politikaları uyguladıkça, geçmişte kendisinin kazandığı mağduriyet desteğinin benzerini muhalefet için yaratıyor.

Bu durum, AK Parti’nin uzun yıllardır uyguladığı siyasi stratejiyle çelişiyor. Türkiye siyasetinde halkın mağdura destek verme eğilimi her zaman güçlü olmuştur. Hükümet, aldığı kararlarla muhalefete dolaylı olarak avantaj mı sağlıyor? Bu sorunun cevabı çok kritik.

Siyasetin temel kurallarından biri, halkın nabzını doğru okumaktır. Ekonomik göstergelerin bozulduğu, döviz ve altının yükseldiği, enflasyonun vatandaşın cebini yaktığı bir dönemde, dikkatleri başka yöne çekme çabası olabilir mi? Bu tür gündem değiştirici hamlelerin geçmişte defalarca denendiğini biliyoruz. Ancak her dönemin şartları farklıdır. Halkın öncelikli gündemi bugün ekonomi, geçim sıkıntısı ve işsizliktir. Siyasi gerilimler, ekonomik kaygıların önüne geçebilir mi? Bu sorunun cevabı net değil.

Eğer hükümet, bu gözaltılarla kamuoyunu belirli bir yöne kanalize etmeyi hedefliyorsa, bunun ters tepme ihtimali oldukça yüksek. Toplumsal hafızada baskıya maruz kalanların bir süre sonra daha da güçlendiğine dair çok sayıda örnek var. Ekrem İmamoğlu’na yönelik açılan davaların ardından nasıl daha büyük bir destek kazandığını hatırlayalım. Aynı durum, farklı figürler için de geçerli olabilir.

Türkiye’de siyasi gelişmeler ile döviz-altın piyasalarının hareketliliği arasında genellikle bir ilişki olur. Siyasi belirsizlikler arttıkça yatırımcılar güvenli limanlara yönelir. Peki, bu son gelişmeler, bir kesimin döviz ve altının yükselmesini istemesiyle bağlantılı olabilir mi? Ekonomik kriz dönemlerinde belirli grupların finansal kazanç sağlamak adına siyasi gerilimleri körüklediği bilinen bir gerçek. Eğer böyle bir durum söz konusuysa, bu, Türkiye’nin ekonomik istikrarına ciddi zarar verebilir.

Son yaşanan gözaltılar, hükümetin bilinçli bir siyasi hamlesi mi, yoksa kontrolsüz bir refleksi mi bilinmez. Ancak kesin olan bir şey var ki, Türkiye’de halk mağdur edilenin yanında durur. Geçmişte bu dinamik, AK Parti’ye büyük bir avantaj sağladı. Bugünse tam tersi bir etki yaratıyor olabilir.

Hükümet, bu tür uygulamalarla kendi tabanında da rahatsızlık yaratabilir. Muhalefeti susturma girişimleri, muhalefeti güçlendiren bir etkiye dönüşebilir. Eğer hükümet, uzun vadede varlığını sürdürmek istiyorsa, siyasi stratejisini yeniden gözden geçirmek zorunda. Aksi takdirde, bugün mağdur edilenler, yarının güçlü liderleri olarak karşısına çıkacaktır.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.