BEDEVİLER ÖZELİNDE MÜSLÜMAN ZİHNİYETLERİ-1

  • SUR YAPIIIIIII

Bugün, kendilerine Müslüman etiketini layık gören, lakin Allah-u Teâlâ’nın onların bu iddialarına farklı cevaplar verdiği bedevi olarak adlandırılan insanların durumunu, Hucurat suresi 14 ve 17 ayetler ışığında inceleyip günümüze yansımasına değineceğiz.

Konuya başlamadan önce şu kaideyi belirtmek lazım. Sinelerin özünü Allah-u Teâlâ bilir. Hiç kimse bir başkasına sen Müslüman değilsin veya şusun busun deme hakkı yoktur. Yargılamak, ceza ve mükâfat vermek Allah-u Telalaya ait bir yetkidir. Bize düşen ise, sadece ayette tarif edilen insan profilini anlamak, sahip olduğu zihniyeti veya düşünceyi irdelemek ve analiz etmektir. Bu minvalde Kuran ayetlerinin evrenselliği kaidesinden hareketle, ayetlerde vurgu yapılan zihniyetin günümüzdeki yansımasını anlamaya ve anlatmaya çalışırken kendimize de hisse ayırmayı ihmal etmemeye çalışacağız.

 Yukarıdaki ayetlere konu olan ve yaşantı ve düşüncelerinden dolayı bedevi olarak anılan bir grup insan, ayettin haber verdiği gibi dilleri ile “İman ettik” (49/14)  dediler. Dilleri ile aleni olarak bize Müslüman’ız diyen bu insanlara Allah-u Teâlâ, peygamberi azgından De ki: “İman etmediniz. (Öyle ise, “iman ettik” demeyin.) “Fakat boyun eğdik” deyin (49/14) cevabını verir. Bu ayetin Medine’deki iniş ortamına baktığımız zaman, Müslüman topluluğun yavaş yavaş sosyal hayata hâkim olduğu görülür. Müslümanlar sosyal hayata hâkim olması demek Müslüman olmayanların o günün gelirlerinden ve ticaret pazarından paylarının azalması veya yok olması demektir. Hal böyle olunca, Bu zihniyete sahip insanlar, gerek yeni oluşan konjektörden faydalanmak için, gerekse Müslümanların kendi arasında olan ticaret pastasından eski hisselerini korumak adına inanmadıkları halde Müslüman etiketini almak zorunda kaldılar. İşte bu ayetler böyle bir ortamda nazil olmuştur.

Ayetin akışından anladığımız kadarı ile bu insanlar sanki Müslüman olmalarını peygamber efendimizin (sav) başına kakmak veya minnet altında bulundurma adına “İman ettik” (49/14)  diyorlar. Çünkü ayetin devamında Allah-u Teâlâ peygamberi (sav) diliyle bu şekildeki bir söylemi kabul etmediğini veya hoşuna gitmediğini;  Müslüman olmalarını bir lütufta bulunmuş gibi sana hatırlatıyorlar. De ki: “Müslüman olmanızı bir lütuf gibi bana hatırlatıp durmayın (49/14) ayeti ile belirtir.

İnsanlık tarihi boyunca İnanan ve inanmayan insanlar her zaman birlikte yaşama mecburiyetinde kalmışlardır. Her toplumda gerek ırk, gerekse inanç sisteminde hiçbir zaman yüzde yüz saflık olmamıştır.  Çoğu zaman azınlığı oluşturan insanların bazıları inanmadıkları halde varlığını sürdürebilmek ve dünya nimetlerinden elde edebilmek adına çoğunluğun inanç rengine uymak zorunda kalmıştır. Yaşadığımız toplumda ise Ayette tarif edilen zihniyete sahip bu insanların bir kısmının, hayatlarında İslam’ın i’si olmamasına rağmen Müslümanlığını meşrulaştırmak adına başkasına ait değerlere sahip çıkmaya çalışırlar. Bunu yaparken de, benim dedem şöyle idi, benim babam böyle idi, yok annemin başı kapalı nenem şu kadar hacca gitmişti gibi, İslam’da yapandan başkasına faydası olmayan değerlerle öğündüğünü görürsünüz. Onları bu şekilde davranmaya iten en önemli sebeplerinden biri, toplumun inanç rengi ile renklenmek ve kâfir etiketine muhatap olmamaktır. 

Onlar bu söylemleri ile bir kısım insanlar tarafından kabul görse de Allah-u Teâlâ ayetin devamında ‘’Henüz iman kalplerinize girmedi’’ diyerek iman söyleminin, Bir başkasına ait değerler üzerinden olmadığını söylerken, kalbin tasdik etmediği bir iman söylemenin, kendi katında geçerli olmadığını da bizlere bildiriyor. Bir başka ayette ise Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin. Şâyet yüz çevirecek olursanız bunun zararı sizedir. Çünkü Peygamberimiz’e düşen Allah’ın buyruklarını açıkça bildirmekten ibarettir.(64/12)

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.