ZEKİMİYİZ YOKSA AKILLIMIYIZ?

  • SUR YAPIIIIIII

Herhangi bir canlının diğerlerinden üstün olduğunu anlatmak için kullanılan kavramlardan biri de zeki veya akıllı kelimesidir. Zekâ kelimesi sözlükte insanın düşünme, akıl yürütme, nesnel gerçekleri algılama, kavrama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tümü olarak adlandırılırken, akıl ise mastar olarak “menetmek, engellemek, alıkoymak, bağlamak” gibianlamlarla tanımlanmıştır.

  Toplum da genellikle bu iki kavram, hemen hemen aynı manalarda kullanılır. İnsanlar genelde bu iki kavramı dünyalık olayları başarı ile noktalayan kişileri taltif etmek için kullanır. Ne akıllı çocuk, okudu adam oldu veya zeki çocuk kafası her şeye çalışıyor. Akıllı kadın yatırım yaptı. Şimdi paraya para demiyor. Akıllı adam nerden kız alacağını biliyor gibi. Bazen de akıllı veya zeki olmasına rağmen dünyalık başarı elde edemeyenler içinde; akıllı çocuk ama çok gailesiz veya dünya umurunda değil geleceğini hiç düşünmüyor gibi sözler söylenir.

   Kuranı kerim birçok konuda olduğu gibi, hayata sadece dünya gözüyle bakan insanların akıl ve zekâ anlayışlarına, yeni ufuklar yeni bakış açıları getirmiştir. İlk önce akıl ile zekâ kavramının kullanım alanlarını birbirinden ayırmıştır. Akıllı olmanın zeki olmadan üstün olduğunu vurgulamanın yanında, akıl kavramının kullanım boyutunu ahrete yöneltmiştir. Zekâ ile birlikte dünyaya ait işler için kullanılan akıl kavramını, kuranı kerim ahret hayatıyla ilişkilendirerek, yeni bir boyut kazandırmıştır.

   Kuranı kerimde zekâ ve zeki kelimesi geçmemesine rağmen, akıl kelimesi; biri geçmiş, diğerleri geniş zaman kipinde olmak üzere kırk dokuz yerde fiil şeklinde geçmektedir. Bu ayetlerde genellikle “akletme”nin yani aklı kullanarak insanın bu dünyada var oluşunun gayesini idrak ederek ona göre hareket etmenin önemi üzerinde durulmuştur.(bakara;44,73,73,76…)

   Dün olduğu gibi bugünde, kendilerini ister mütedeyyin ister modern olarak tanımlayan bir kısım insanların, yaşam felsefelerine baktığımız zaman, çoğunlukla dünyalık olayları öncelediğine şahit oluyoruz. Her ne kadar dünya üç günlük söylemini dilimize pelesenk yapsak ta uygulamalarımızla sanki hiç ölmeyecekmiş gibi dünyamızı imar için, gecemizi gündüzümüze katıyoruz.

   Üç günlük dediğimiz dünyamızı garanti altına almak için, var gücümüzle çalışıyoruz. Bu garantiyi rahatlığı ferahı yakaladığımızda kendimizi akıllı ve zeki olarak adlandırıyoruz. Kuranı kerim işte bu noktada insanın aklına yönelerek yanıldığını yanlış yaptığını eksik düşündüğünü hatırlatıyor. Yaşamının sadece bu dünya ile sınırlı olmadığını hatırlatarak, akletmiyor musunuz, düşünmüyor musunuz hitabı ile insanı birçok kez uyarıyor. Geçici olduğuna inandığınız veya söylediğiniz dünya hayatı için, her türlü tedbiri almaya çalışıyorsunuz da, sonsuz dediğiniz ahret hayatı için neden parmağınızı oynatmıyorsunuz sorusunu kuran-ı kerim sürekli gündemde tutuyor.    

   Akıl ve zekâ kavramı bu sorunun akabinde yol ayrımına giriyor. Bir kişi sadece dünyayı imar etmek, müreffeh bir hayat yaşamak için başarılar peşinde koşuyor ve elde ediyorsa o insana zeki ve marifetli demekte hiçbir beis yoktur. Lakin aynı özelliklere sahip kişi ve kişilerin akıllı olduğundan bahsetmek kuranın ifadesiyle mümkün değil. Çünkü Kuranı kerimde kasas suresi 77. Ayetinde Akıllı olduğunu iddia edenlerin ancak, hem dünyadan nasibini unutmayan hem de ahretten nasibini unutmayan kişiler olduğu bildiriliyor. Peygamber efendimizde bir hadisinde akılı insanı şöyle tarif ediyor. Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. (Tirmizî, Kıyamet 25; bk. İbni Mace, Zühd 31)

  Ayet ve hadislerin tariflerini göz önüne alarak kendimize şu soruyu soralım. Ben akıllı mıyım, yoksa zeki miyim?

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.