MÜSLÜMANLIK BİZİM NEYİMİZ OLUR?

  • SUR YAPIIIIIII

Dünya tarihi insanlığın seyrini değiştiren olaylarla doludur. Bazı olaylar insanlık için hayr getirirken bazı olaylar insanlığın mahvolmasına sebep olmuştur. Bunun yanında sonucu hemen belli olmayan nice dönüm noktası olan olaylar yaşanmıştır. Başı hayr gibi görünüp sonu şer olan nice olaylar olduğu gibi, tersi olan olaylarda az değildir. Başı zafer sonrası İslam toplumunun inanç haritası için sıkıntı olarak düşündüğümüz olaylardan biride islamın güç kazanması sonucu dine mecburiyet karşısında toplu katılımlardır.    

   Geçen yazımızda da kısmen değindiğimiz gibi Allah-u Teâlâ’nın 610 yılında Mekke’de Hira mağarasında Cebrail aracılığı ile Hz Muhammed’e indirilen İslam dinine inananlar özellikle sayı olarak azdı. Sayı az olmasına rağmen inananlar samimi ve inancın gereğini şartlarını bilen insanlardan oluşuyordu. Bu dönemde inen ayetlere baktığımızda insanların inana ve inanmayan diye iki grup oluşturduğuna şahit oluruz. Mekke’de geçen yaklaşık onüç sene boyunca insanlar bu iki gruptan birinde yer almıştır. Medine dönemine geldiğimiz zaman inana insan gruplarında farklılıklar değişikliklerde olmaya başladı. Mümin, Müslüman. Münafık, Kâfir gibi    

   İlk bakışta zafer gibi görünen Mekke’nin fethi hattı zatında birçok itikati ve ameli yönden de İslam toplumunda sıkıntının da oluşmasına sebep olmuştu. İlk oluşan İslam toplumu anlayarak bilerek ve saf tevhit inancı üzerine teslim olmalarına rağmen sonradan güç karşısında Müslüman olanlar, Müslüman olurken yanlarında eski adet ve geleneklerini de getirmişlerdir. Bunun neticesi olarak İslam’ın kurallarına uyacaklarına İslam’ı kendilerine uydurarak yeni bir sentez oluşturan toplumun temeli de atılmış oldu.

   Bu sentezi daha sonra Müslümanlığı seçen ilk Türklerde de görebiliyoruz. Türkler tarih boyunca Budizm, Mecusilik, Musevîlik (Yahudilik), Hıristiyanlık, Maniheizm inançları arasında mekik dokumakla birlikte, Türklerin en yaygın ve en uzun süreli olarak benimsedikleri din Gök Tanrı dinidir. Daha sonra Türkler topluca Müslümanlığı din olarak benimsedikleri zaman eski Şamanist bir kısım alışkanlıklarınıda ister istemez hemen atamadılar. Sahip oldukları eski inançlarının yeni dinlerinde taşıdılar. Bir kısmı bunları atma başarısı göstermesine rağmen bir kısmı ise eski adetlerini ya öylece korudular ya da İslami bir kılıfla kamufule ettiler. İlk bakışlarda zararsız gibi görünen islamın özüne aykırı bazı davranışlar zamanla kemikleşerek İslam’danmış gibi algılanmaya başlamıştır.

  Bu ve buna benzer sebeplerden dolayı, İslam’ın ilk yıllarında tercih edilerek sahip olunan ve uğrunda mücadele edilen Müslümanlık nesiller sonra anadan, babadan, atadan geçen bir din olmaya başladı. Müslümanlığın ölçüsü kuran-ı Kerim ve hadislerde delili olmamasına rağmen, kişinin yaşadığı ülke ve taşıdığı isim olmaya başlamanın yanında kalp temizliğine kadar düşürüldü. Bunun neticesi olarak Kuran-ı Kerimi (haşa) Alla (cc) sanki boşuna indirmiş gibi veya sadece hocalara lazımmış gibi algılanmaya başladı. Ananın, babanın, toplumun yaşadığı İslam, kuran ve sünnet Müslümanlığına tercih edilmeye başladı.

   Şimdi burada kendimize şu soruyu sormamız gerekecek. Hayatımda İslami olarak adlandırdığım fikir ve davranışlarımın ne kadarı kurana ve sünnete uygun? Anne ve babamın ve içinde bulunduğum toplumun inancım üzerindeki etkisi nedir? Ben veya biz etrafımdaki insanlar topluluk veya ülke Müslüman olduğu için mi Müslüman’ım yoksa araştırıp okuduğum ve öğrenerek tercih ettiğim için mi Müslüman’ım? Anandan, babadan veya toplumdan geçen bir Müslümanlığım mı var, yoksa isteyerek bilerek öğrenerek tercih ettiğim bir Müslümanlığım mı var?