MERKEZ EFENDİ KADAR OL(A)MAYANLAR

  • SUR YAPIIIIIII

Bugün sizlerle halk arasında merkez efendi olarak anılan bir tasavvuf erbabının hikâyesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Olay yaşanmış mı veya kurgumu o kadar çokta önemli değil. Burada bizi ilgilendiren hikâyede vurgulanan tema ve hikâyenin kahramanı üzerinden verilen mesaj.

   Tasavvuf erbabı hocalarından  Sünbül Sinan Efendi diye bilinen bir hoca sohbet esnasında veya bir başka rivayette yerine geçecek talebesini bulmak adına, bir gün müritlerine şöyle sorar:

- Eğer Cenab-ı Hak, bu kâinatın idaresini size vermiş olsaydı ne yapardınız?                            Böyle bir soru ile hiç karşılaşmamış olan müritler çok şaşırırlar. Fakat hocalarına bir cevap verebilmek için düşünüp farklı farklı görüşler ileri sürdüler:                                                                - Efendim, dünya üzerinde bir tek kâfir bırakmazdım!                                                                                     - Bütün kötülükleri yok ederdim!                                                                                                                      - İçki içenleri helak ederdim!                                                                                                                                                                          İçlerinde biri ise cevap vermeden susuyordu. O kişi, hocanın dikkatini çekti ve ona bakarak sordu: - Evladım! Ya sen ne yapardın? Edebinden yüzü kızaran mürit, büyük bir mahcubiyet içinde dedi ki:                                                                                                                                                                  - Efendim! Allah Teâlâ’nın  bu kâinatı idaresinde -hâşâ- bir noksanlık mı var ki, ben farklı bir şey yapabileyim? Kâinattaki ilahî düzen, kusursuz bir şekilde işlerken ben; aciz, kısıtlı aklımla “Şunu şöyle yapardım, bunu böyle yapardım!” diyebilir miyim? Ne haddime! Bu anlatılanlar ister gerçek olsun isterse bir kurgu olsun hiç fark etmez. Çünkü bu kıssada Müslümanlığın özünü oluşturan tevhit akidesinin çok güzel tarifi var.

   Allah-u Teâlâ kuran-ı Kerimin muhtelif ayetlerinde insanlardan tevhit akidesi üzerine düşünmesini ve ona göre yaşamasını ister.  İnsanın Allah’ı tek Rab ve İlah kabul etmesi adına kuran-I kerimde birçok yönlendirmeler,  uyarılar ve hatırlatmalar vardır. Uyarı, yönlendirme noktasında insan aklına hitap eden ayetlerden biriside Ahkaf suresi 3. Ayetidir. Ayette Allah-u Teâlâ Gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları biz, şüphesiz yerli yerince ve belli bir süre için yarattık buyuruyor. Ayette her şeyin belirli bir amaç için yaratıldığı vurgulanırken aynı zamanda yaratılan her şeyin fazlasının ve eksiğinin olmadığı, yerli yerince yaratıldığı vurgulanıyor. Allahın bu sözüne itimat etmeyenler içinde Mülk suresi 3. Ayetinde O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun?  diyerek iddialarını delillendirmeleri isteniyor.

  Her gün gözlerimizin önünde cereyan eden bu gerçekler varken, bırakın kâinatın sırrını, kendisinin nasıl yaratıldığı bilgisine sahip olmamasına rağmen bazı insanların Allah-u Teâlâ’ya akıl vermekten geri durmadıklarına şahit oluruz. Şu şöyle olsaydı, bu böyle olsaydı veya bu devirde buda mı olur gibi çokbilmişlikler yaparlar.  Bu tarz düşünceye sahip insanlar bilgi noktasında Allah-u Teâlâ’ya rakip olduklarının farkında olmamaları imkânsız. Bu söylemlerini Her ne kadar biz insanlığın iyiliğini istiyoruz sözü ile kamufle etmeye çalışsalar da aleni olarak Allah’a meydan okumaktan başka bir şey yapmıyorlar. Çünkü bu tür sözleri ile şunu diyorlar.  Ey tanrı biz senin gibi yaratamayabiliriz lakin senin kadar olmasa da bizde biliyoruz. Sen 14. Yüzyılı bildin lakin 21 yüzyılda (haşa) hata yaptın biz senin hatalarını düzeltiyoruz.

  Merkez efendi küçük yaşına rağmen, Allah Teâlâ’nın  bu kâinatı idaresinde -hâşâ- bir noksanlık mı var ki, ben farklı bir şey yapabileyim? Kâinattaki ilahî düzen, kusursuz bir şekilde işlerken ben; aciz, kısıtlı aklımla “Şunu şöyle yapardım, bunu böyle yapardım!” diyebilir miyim? Ne haddime!  derken; Ey yaratılmışların en şerlisi bazı insanlar, bir merkez efendi kadarda mı akledemiyorsunuz?