HUCURAT SURESİ 14. AYETİ IŞIĞINDA TOPLUM VE BİZ

  • SUR YAPIIIIIII

Allah-u Teâlâ’nın 610 yılında Mekke’de Hira mağarasında, Cebrail (as) aracılığı ile Hz Muhammed’e Sav) indirilen İslam’a inananlar, özellikle sayı olarak azdı. Sayı az olmasına rağmen, inananlar samimi ve inancın gereğini şartlarını bilen insanlardan oluşuyordu. Bu dönemde inen ayetlere baktığımızda, insanların inanan ve inanmayan diye iki grup oluşturduğuna şahit oluruz. Mekke’de geçen yaklaşık on üç sene boyunca, insanlar bu iki gruptan birinde yer almıştır.

   622 yılında Mekke’den Medine’ye göç edilmesiyle güçlenen Müslümanlar, yavaş yavaş İslam devletinin/topluluğunun temelini de atmaya başlamışlar. Bu gücün karşısında, inanç açısından iki türlü insan şekli daha oluşmuştur. Böylelikle İslam toplumunu oluşturan insanlar Mümin, Müslüman(49/14), kâfir/müşrik ve münafık olmak üzere dört inanç grubundan oluşmakta idi. mümin ve kâfire yönelik Ayetlere baktığımız zaman, ayrı kutuplarda olmasına rağmen bunların Allah katındaki değerlerinde bir netlik olduğu görülür. Tabiri caizse bu insanlar neye inanıyorsa ona göre de yaşıyorlardı.

   İslam toplumunu oluşturan diğer iki gruba gelince bunlar hal ve hareketleri ile İslam dairesinde olmasına rağmen Allah-u Teâlâ bunlara kendilerine çeki düzen vermeleri için sürekli uyarıyordu. Bu uyarılan gruplardan biri Müslüman olmamasına rağmen Müslüman gibi hareket eden münafıklardır. Diğeri ise kendilerine kuranda Müslüman denmesine(49/14) rağmen, topluma ve çevreye uyan, boyun eğen denilen insanların oluşturduğu gruptur.   

    Münafıklar bizim yazı konumuzu oluşturmadığı için bu yazımızda Hucurat suresi 14. Ayetinin muhatabı oaln, kendilerine müslüman’ım diyen ve yaşadığı toplumun rengini alan diğer grubun oluşturduğu kişilere, Kuranı kerimde Allah-u Teâlâ ne diyor veya nasıl bakıyor onu irdelemeye çalışacağız. Allah-u Teâlâ hucurat suresi 14, ayetinde Bedevîler “İman ettik” dediler. De ki: “İman etmediniz. (Öyle ise, “iman ettik” demeyin.) “Fakat boyun eğdik” deyin. (Çünkü Henüz iman kalplerinize girmedi… diyerek bir kısım iman ettiğini veya Müslüman olduğunu söyleyen insanlara ikazda bulunuyor ve bu tarz inanca sahip insanlara uyarı mahiyetinde bir nevi sarı kart gösteriliyor.

  Ayetin bildirdiğine göre bedevi olarak anılan bu insanlar, Allahın rızası ve ahret korkusu için Müslüman olmadıkları, yaşadıkları toplumun rengine uymak ve çıkar adına Müslüman oldukları vurgulanıyor. Bu tür düşünceye sahip olan insanlar Müslümanların gücünden faydalanmak istediklerinden ve çoğunluğu oluşturan toplumun rengine uydukları belirtiliyor. Bu yaklaşımın daha büyüğünü Mekke’nin fethinde görüyoruz. 630 yılında Mekke’nin fethinden sonra iyice rüştünü ispatlayan İslam devletine karşı koyamayacağını anlayan insanlar topluluk halinde Müslüman olduklarını ilan etmeye başladılar.

   Bu ve buna benzer ayetler ışığında şimdi kendimize şu soruyu sormamız gerekecek. Bizlerin Allah-u Teâlâ’nın sarı kart gösterdiği bu insanlardan ne farkımız var. Ben veya biz, etrafımdaki insanlar topluluğu veya ülkem Müslüman olduğu için mi kendimi Müslüman olarak adlandırıyorum? Yoksa araştırıp okuduğum ve öğrenerek tercih ettiğim için mi kendime, Elhamdülillah Müslüman’ım diyorum?

   Hayatımda İslami olarak adlandırdığım fikir ve davranışlarımın ne kadarı kurana ve sünnete uygun? Ya da içinde bulunduğum toplumun ve geleneğin inancım üzerindeki etkisi nedir? Çünkü sahip olduğumuz İslami bilinç, dünyadaki imtihanımızı şekillendirmenin yanında, ahretteki akıbetimizi de belirleyecektir. Bu gerçek İsra suresi 13. Ayetinde şöyle dile getiriliyor. Her insanın amelini (Müslümanlığını) boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız.